bugün tuhaf bir gündü. ikindi sonrası başlayan bir tuhaflık. dün sabah daha 7'de başlayıp 8.30 gibi biten telefon konuşması yeni çarptı sanırım. yaranın sonradan anlaşılıp ağrıması gibi bir şey sanırım. aradaki uzaklığı kilometre ile değil saatle ölçtüğüm uzaklıktaki dostumla yaptığım o konuşma şimdi saat ilerledikçe biraz daha çarpıyor. çarpmaya devam ediyor. bir kez şöyle doyasıya sarılıp çok özledim seni Cano deyip koyversem kendimi, hüngür hüngür ağlasam öylece ona sarılırken. Salak niye ağlıyorsun diye kızsa sana ne lan desem sakinleşsem. yıllarca dalga geçse öyle bir anda ağladım diye... kaç yıl oldu görmeyeli. dünyanın bir ucundan öbür ucuna gidip buluşma hayallerimizin üzerinden kaç yıl geçti peki? sayamıyorum artık. saçlarımdaki beyazlardan ölçmeye çalışıyorum bunu da. sağ tarafta birkaç kıl vardı karar verdiğimizde. şimdi sol tarafta ve hemen alın hizasında da birkaç tane var. kaç yıl yapar bu, kaç dert, zor gün, özlemle, şurdan burdan insanlar ile dalga geçmekle, yaptığımız aptallıklar için birbirimize kızdığımız konuşmalarla geçen uzun telefonlar ve nasihat, özlem dolu cümlelerin yazıldığı mektuplarla...

kafamı toparlayamıyorum, kimseye de söyleyemiyorum bu içimdekileri. buraya yazmak geldi aklıma. saat 12'yi geçti ve 30 hazirana geçtik. yılın yarısı bitti. önümüzdeki ay da, bu yıl da diğer aylar ve yıllar da bitecek. ama nasıl başlayacak, bitecek? yıllar önce söylediğim "bilmemek mutluluktur." cümlemi tekzip ediyorum şimdi bu uykulu ve harfleri seçemediğim halimle; "bilmek mutluluktur."

*jeff wayne - forever autumn 

*yazı başlığı için; una giornata particolare