Artık hangi yıl olduğunu bile karıştırdığım bir yıldı. hatırladığım, Afyonkarahisar'da yüksek lisans mülakatına girmiş yarım saat sonra bir telefon gelmiş ve aynı günün gecesinde gündüzün yakan sıcağına inat esen rüzgarda hastalanmış ve mülakattan sonra gelen telefondaki "talimatlara" uyup önce memleketime sonra Trabzon'a uçmuştum. dile kolay, 2 günde 3 şehir değiştirmiştim. Denizin aslında öyle korkutucu olmadığını ilk kez o Trabzon günlerinde öğrenmiştim işte. Bilge Karasu'nun Narla İncire Gazel kitabında, "Denize on metre yukarıdan bakan bu kahvede..." söylediğinin aynısı olan bir kahvede livaneli'nin özgürlük şarkısı çalarken korkusunu aşmış, artık heyecanla o denize bakan, isteyen biri olmuştum. garip bir his... Yıllarca kaçtığım, sevmem sevemem dediği bir şeye böyle birden bağlanmam. bu yüzden Trabzon'daki son akşamımda meyhane davetini reddetmiş 2 bira alıp kayalıklara giderek akşamımı tek başıma geçirmiştim. Biliyordum ki o akşamdan sonra denizi bir daha uzun zaman göremeyeceğim. Öyle de olmuştu. Neredeyse 2 yıl sonra bir daha denizi gördüm. sevmediğim, hiçbir zaman sevmeyeceğim İstanbul'da. Sadece bir şeyi sevdim orada, denize çıkan uzunca bir sokak. Daha önce Elazığ Sivrice'de göle çıktığını görünce şaşırdığım, sevdiğim yürümeye doyamadığım o uzunca sokak gibi bir sokaktı. Bu ve İstanbul'daki sokağı görünce şu hayatta beni diri tutan nadir şeylerden birinin birgün denize veya okyanusa ya da bir göle veya nehre çıkan sokakta yaşama arzusu veyahut dileğiymiş. Ne sokağı keşfettiğim o günde birlikte yürüdüğüm kişi ne de herhangi başka bir şey beni mutlu edemiyordu. Haksızlık da olsa bu gerçeği tam da şimdi hiç aklımda yokken farkediyorum. Bir yerde güzel de bir şey aslında bu, şimdi düşününce.

Bunca yıl bunları biliyor, kendime saklıyorken neden şimdi bunları söyleme ihtiyacı duydum? Yorgun olduğum akşamların birinde müzik dinlediğim sırada sorulduğunun ertesi günü farkettiğim soruya verdiğim, "tütün sarıyordum ve canım sıkılıyordu. hem yorgundum da." diyebileceğim tek kişinin doğum günümde bana yukarıdaki Sait Faik alıntısını göndermesi sayesinde ihtiyaç duydum. Bir yerden sonra içindekileri anlatma ihtiyacı duyuyor insan çünkü. Yazık ki artık anlatma ihtiyacı duyduklarımı anlatabileceğim kimse kalmadı. Ya ben uzaklaştırdım ya da onlar uzaklaştı. Arada bir buraya uğrayıp yazmasaydım tümden anlatılmamış kalacaktı çoğu şey. Defter almayı, deftere yazmayı bırakalı çok oldu keza. Ama bu uzun bir yoldan sonra/ denizi görmek gibisin" cümlesiyle oynayıp uzun bir bekleyişten sonra denize/ göle/ nehre çıkan bir sokakta ne küçük ne büyük ama kışın sıcak, yazın serince kalabilen mutfağı olan bir evde yaşamak.


Trabzon