şimdi yine bir eski şehre dönmek üzere aylardır gittiğim şehirlerden aldığım kitap, defter, kalem ve ıvır zıvırları toplamaya çalışırken en çok "elvan, beyoğlu, zafer, ankara, niğde" gazozlarının şişelerini nasıl kırmadan götürebilirim, götürdüm diyelim nerede nasıl muhafaza edeceğim? sorusunu sorarken buluyorum kendimi. bu soru da öyle çok şeyi düşündürmeye itiyor ki az önce nasıl ki kitapları bırakıp bilgisayarın başına oturup bunları yazmaya başlamışsam şimdi aynı şekilde bilgisayarı kapatıp telefondaki tek oyunu açıp rastgele bir şeyler çalarken sigara üstüne sigara yakarak oynamayı tasarlıyorum kadıköy'den aldığım 3 defterin kahverengi kapaklısına yazdıklarım aklımda iken.
kadıköy demişken, ay tutulmasını haydarpaşa'ya bakan iskelede izledim, moda'ya yürümedim, gar'a gitmedim, boğa'ya bakmadım, sadece korkulukları kaldırmışlar dediğim yerde saatlerce ama saatlerce durup önce tutulmayı sonra game of thrones'ın 7x6'sını izledim. çünkü korkulan mekânlar varmış bunu istanbul'a girdiğim ilk saniye öğrendim. artık korkuyor muyum? hayır. yeni mekânları tek başıma edindim ve -Edith Jacobson'a atıfta bulunacak olursam- "libidinal yatırım"ı benliğime yaptım ve arkadaşımın tabiriyle "fransız peyniri" her zaman muğlak bir ifade olacak.
liste:
jovano jovanke, 17 hippies
emiliana torrini, sound of silence
jeff russo, fauxlero
ne kuş ne balık derken masamdaki balık. |
Yorumlar
https://www.youtube.com/watch?v=cDLwBMEvi20
YanıtlaSil