bab bir.
Zorla güzellik olmaz demişler. Benim buna ayıracak vaktim olmadı hiç. vakit ayırmak gelmedi aklıma dersem daha doğru olur. Zorla güzellikten kastettiğim ne peki? Tabii ki bu yazı efendim. Birkaç gündür aklımdaydı bir şeyler yazmak, eldekilere bakınca –malumunuz, basit bir hayatımız,tekdüze günlerimiz var- ne çıkar ne çıkar ne çıkar bu eldekilerden sorusuyla alaycı bir gülüş… Bir şey çıkmaz efendimiz… Olric? Olric?... Tutunamayanlar’ı okumadım, okumayı bir kez geçirdim aklımdan o da birkaç saniye sürdü. Peki Olric’i nereden tanıyorum? Yakın zamanda sosyal medya denilen mecralarda piç edilmesinden tabii. Cemal Süreya şiirlerinin piç edilmesi gibi, Edip Cansever, Turgut Uyar şiirlerinin piç edilmesi gibi. Ya da olayların, ölümlerin, hastalık ve kayıpların piç edilmesi gibi. Samimiyetsizce ve hatta tam bir orospu çocukluğu ile… Orospu çocukluğunun nedenini siz biliyorsunuz. Siz her şeyi bilirsiniz. Her şeyin en iyisini bilirsiniz. Siyaseti bilirsiniz, ölümün acısını bilirsiniz, biber gazının acısını bilirsiniz, aşkın acısını bilirsiniz, platonik takılmanın acısını bilirsiniz, dünya sikime minare derken acı çektiğinizi iddia etmeyi bilirsiniz. Siz her şeyi bilir, her şeyi yaşarken, her şeyi bildiğinizi zannederken birileri sahiden ölüyor, birileri sahiden acı çekiyor, birileri sahiden dört duvarsız hapishanelere tıkılıyor, yetenekleri, istekleri, gönüllerindeki güzelliklere rağmen boşlukta yürüyen ay gibi yürüyor. Hissetmeden, kimseye çarpmadan… Birileri de oradan çıkıp biz Gezi’nin partisiyiz desin. Siktir git
lan orospu çocuğu. –Son cümleyi ben de beklemiyordum, ama epeydir aklımdaymış ki birden çıktı. Dursun iyi durmasa da dursun…

bab iki.
Bu aralar –bu aralar derken aralığı çıkaramıyorum artık.- farklı bir şeyleri farklı bir şekilde düşünmek geliyor içimden, içimden gelen elimden gelmiyor o ayrı. Çocuklara 8-9 yaşındaki çocuklara Fen ve Teknoloji dersinde Edip Cansever’in bir şiirini canlılar ünitesi vesilesiyle okumak, ne demek istemiş olabileceğini ağızlarından kerpetenle sökmek –sökmeye çalışmak- gibi. Gibi… Bundan önceki yazıda şiir daha kolay okunuyor demiştim. Bu düşüncemi hâlâ savunuyorum. Ama kolay okunan her şiir –Faruk Duman’ın deyişiyle, işaretlerin işaret ettiği- kelimelerin zihinde durma süresi, öteleyip bir anda –damdan düşer gibi- akla düşürüp en yakındaki kişiye söylemek, söyleyememek, içte tutmak, tutmak, tutmak. Sonra işte 8-9 yaşındaki çocuklara okumayı göze almak. Belki ileride birgün hatırlar bir dizeyi. HatırlarLAR da birkaç yıl sonra köy sahibinin kovacağı, yaşadıkları yerdeki kireç taşlarını işliyor kireçli taşını yontucu* diye hatırlarLAR. Belki işte…

*Edip Cansever, Düs Suda V