Eksikliğimiz ne, biz neyiz,nereliyiz, kimiz, kiminleyiz? Öylesine, gelişigüzel sorulmuş sorular bunlar. Bir kelime, cümle akla düşer, peşinden gitmeye kalkışılır. Oysa o, akla düşen kâğıt ile kalemin hazırlanma mesafesinden bile uzakta… Kâğıt ile kalem hazırlanadursun görürsem söylerim, akla düşen şeyi.

1- Büyük ya da küçük şehir, fark etmiyor. Kalabalık bir sokak, tenha bir köy. Bu da fark etmiyor. Beşinci günün şafağında Gandalf’ı bekleyen biçareler gibi ben de beşinci günün sonunda, dört gün yanıma gelen insanların gelmemesini ümit ediyorum. Bu yüzden uzaklara bakıyor, şiir düşünüp mırıldanıyorum. Bazen de saklanıyorum.

―”Çok uzaklara bakmaktır diyoruz durmadan saate bakmak.”* gibi

2- Uzakları, uzaklıkları düşünmek bir hastalıktır belki de. Kronik bir hastalık. Sizin için öyle değilse bile… İlhan Berk’in olduğunu zannettiğim, ama şiirin tümüne herhangi bir yerde rastlamadığımdan kaynak da isteme hakkım var sizden.

―“Senin bütün bir gün bir sokağı /seyrettiğin olmuş mudur / Bir kentin herhangi bir kentin / Şimdi bu kenti tepiyoruz ya / Her kent bir yaradır bende”

3- Karanlık çökmüş, kurbağa senfonisi** ve cırcır böceklerinin sesleri yükselmeye başlamışken buğday tarlalarının ortasındaki mezra/köy arasındaki yerde şunu anmamak olmaz.

―”Bu karanlık böyle iyi aferin tanrıya”***

4- Neden karanlık dedim. Bilmiyorum. 7.30’da kalkıp okulu 8.10’da açtıktan sonra bugünün tatil olduğunu idrak etmem ile okulu kapatıp lojmanıma çekilme süresi arasındaki zamandandır belki. Günebakan’a Ay Çiçeği demek gibi bu.Daha açık olacaksam, gün ışığının girdiği odaya iki perde asıp karanlıkta yaşamak. Yaşama isteği. Yaratım/yaratma çabası için değil. Belki içimiz kararmıştır. Size ne? Bana ne? Karanlık iyidir vesselam.

5- Şairlerden gidiyormuşuz bilmeden. Hayatın merkezindekiler. Bunun nedeni şudur: Nisan ayının bitimine birkaç gün var. Şu aya dek 2 kitap okudum. Ezcümle: Şiir daha kolay okunuyor.

6- Masamda Edip Cansever, Ömer Hayyam, Şükrü Erbaş, Ahmet Erhan ve Oruç Aruoba var. Dün sabah uyandığımda özlemden okuduğumu buraya da yazayım. Amme hizmeti değil, “Şiir okuyorum ben!” demek için.

57.

Özlem, sana, yalnızlığının değerini de öğretir,

yakıcılığını da…

Oruç Aruoba, Uzak (özlem çekene klavuz)

7- 6. Maddeyi yazmaya başlarken Selçuk Altun geldi aklıma. Cumhuriyet Kitap’ta “Kitap için” köşesi var. 3 tane de kitap çıkarmış bu köşeden. Böyle maddelemeyi ondan mı çalıyorum? Rabbime sordum, “Bilge Karasu, Öteki Yazılar” dedi. Rabbe değil de kendime sorsaydım; aylaklık, tembellik, üşengeçlik, kâğıda yazdığım son yazının tarihi birkaç yıl önce olduğundan derim.

8- Faruk Duman geldi aklıma. Niçin önemli olduğunu neden kendime yakın bulduğumu bir kez çoğunuzun göremeyeceği bir yere yazdığımdan ―havam batsın!- tekrar etmeye gerek yok. Ama şunu aklınızdan çıkarmayın, not alın lütfen. Faruk Duman’ın bir öykü kitabını, romanını ve deneme kitabını okuyun. O güzel insanla tanışın. (Emir cümlesi sevmeyenlere: Faruk Duman’ın bir kitabını okur musunuz lütfen? Bak, lütfen diyorum)

9- ―Dijital arşiv sağ olsun!- İki yıl önce şöyle demişim. “Evrenin genişlemesi gibi, sonsuza uzanır gibi.”

Birine duyulan “şey” zamanla her şeyi kapsar. Evreni düşününce, o “her şey” bir toz tanesi olsa da. Değişmiyor.

*Edip Cansever

**Solmaz Kamuran

***Turgut Uyar

Görsel: Necdet Yılmaz