Eylül'ü sevenler olur, sonbahar için ya da sonbaharı sevenler olur eylül için. İkisi de başım üstüne tabii de bu yıl nedense ilk kez yapmacık geldi bu eylül ayını sevme mevzusu. Bilmiyorum, belki de kış aylarını, ya da şöyle söyleyeyim, kar... Isınmak için türlü yolların denendiği, lahana gibi kat kat giyinip bir de üşümesin diye ceplere konan ellerin manzarası... Soğuk kış ayları işte... Baharın bittip yazın geldiğini Samyeli'nin getirdiği toz ile haberdar olan, rafineden olacak ki genellikle duman altı olan şehrin dumanına envai çeşit kaynaklarla ısınan şehirde yaşamaktandır belki de. Değilse bile, koyu yalnızlıkta yürürken adınla çağrıldığımı zannedip başımı çevirdiğim yolda yürürken gördüğüm birkaç yaprak neden olmuştur. Sarı değil ha, yemyeşil, yeni çıkmış. Ufacık daha... Baharın habercisi... İçeri bakıyorum bahar yok. Dışarı bakıyorum bahar yok. Demek hâlâ kış ayındayız. Yalancı bahar deyip geçmedim de üstelik. Baharın geldiğine inandım yeşili görünce. Livaneli'yi anıp geçtim önünden.

Eylül'ü ve sonbaharı sevenler dursun orada. Ben hâlâ kışı isteyenlerdenim. Bunlar da o istekle bulunmuş birkaç fotoğraf. Kaynak flickr...