Yeni yılımı ben dahil kimse kutlamadı. Tadı da yok zaten günlerin. Uykusuz geçirilen günlerin tadı mı olur? Bakın saat olmuş sabahın 10'u ben oturmuş bir şeyler yazmaya çalışıyorum buraya. Yarın 2 finalim varken üstelik babababa! (http://www.youtube.com/watch?v=c7hPFhhNZk8 Şener Şen'in höööst hayvan herif dediği yere dikkat!) Neyse madem yeni yılı kutlayan kimse yok, ben de önce kendime bir kahve ısmarladım ve yurdun balkonuna çıkıp sigara içerek girdim yeni yıla. Çok da önemli değil aslında, ortama uyayım dedim hiç beceremezken uymayı. Seminerimi bilgisayarda temize  geçirip kendim için aldığım yıl başı hediyemi açtım. Bridget Jones Diary.
Birkaç yıl önce Kanal D'de yayınlandığındığı sırada (nerden baksan bir 5 yıl olmuştur) sonlarına yetişmiştim. O gündür bugündür hep aklımdaydı o filmi izlemek.
Ziyadesiyle tembel olduğumdan bugüne denk geldi. Hem yeni yıl hediyesi, hem filmlerle 15 günlük ayrılığa kendimi hazırlamak niyetine... Midnight in Paris'te dediğim gibi daha iyi ve pratik bir yol (belki de eleştirebilecek seviyeye gelene dek -dolayısıyla hiçbir zaman) bulana dek notları ekran görüntüleri şeklinde vereceğim.
Dipnot: Ruh halim hakkında tahminlerde bulunmaya çalışmayın. İzlerken ortama uyup çakırkeyf oldum.
Dipnot 2: İMDB'de 9 puan verdim. Eğlenceli, ama ondan önce içten bir filmdi.







Şu da evrensel bir gerçek ki; yaşamının bir bölümünde işler iyi gitmeye başlayınca başka bir bölümünde herşey paramparça olur