Kafkasya bölgesinde “Soğuk Savaş”ın miraslarından biri olarak duran Yukarı Karabağ sorunu, bugün Dünya’nın gündeminde olmamasına rağmen çözümlenmeyi bekleyen önemli önemli sorunları barındırmaktadır. Bu sorunların başında Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünün Ermenistan tarafından ihlal edilmesi ve bir soykırımın varlığıdır. Sözünü ettiğim soy kırımı anlatacağım; ama önce Karabağ Sorunu’nun ortaya nasıl çıktığını ve bugünkü durumunu anlatmak istiyorum.
            Karabağ Sorunu her ne kadar bölgesel olarak değerlendirilse de dahil olan aktörle ve konunun kriz potansiyeli göz önünde bulundurulduğunda Kafkasya bölgesinde ciddiye alınması gereken en önemli sorundur. 1992-’94 savaşları sonrasında sadece ateşkes antlaşması imzalanmıştır ki bu da savaşın hukuken hâlâ devam ettiği anlamına gelir. Savaşın başlamasından bu yana etnik temizlikler, soykırım benzeri suçlar ve yerinden edilmeler gibi ciddi insan hakları ihlalleri görülmüştür.

Karabağ Hakkında Coğrafi Bilgiler:
Karabağ'ın bölgeleri(Vikipedi'den alınmıştır.)
Karabağ, Azerbaycan’dakiKür ve Aras Irmakları ile şu anda Ermenistan sınırları içinde bulunan Gökçe Gölü arasındaki dağlık bölge ve bu bölgedeki dağ ve ovalardan oluşmaktadır. Bu bölge, Ermenistan ve İran topraklarına yakınlığından dolayı jeopolitik öneme sahiptir. Karabağ ve Dağlık Karabağ ifadeleri aynı bölgeler için kullanılmamaktadır. Yaklaşık 18 bin kilometrekarelik yüz ölüçümüne sahip Karabağ’ın 4.392 km karelik kısmı Dağlık Karabağ olarak isimlendirilmektedir.

Ermeni ve Azerileri Karşı Karşıya Getiren Nedenler:
Ermenistan’ın Karabağ’da hak iddia etmesinin nedeni buradaki nüfusun çoğunluğunu oluşturduğu iddiasıdır. Bu iddia doğru olmakla birlikte bu doğruluğa zemin hazırlayan nedenler Sovyet Rusya’nın Ermeni diplomatlarınca hazırlanan bir plandır. Ermenistan, bu teze dayanarak bu bölgeyi topraklarına katıp “Büyük Ermenistan” hayaline ulaşmak istemektedir. Gorbaçov’un ekonomi başdanışmanı Ermeni asıllı Aganbekyan’ın 18 Kasım 1987’de Fransa’da yaptığı konuşmada; “Dağlık Karabağ, Ermeniler’indir ve elbette Ermenistan’a ilhak edilmelidir.” Cümleleri Ermenistan’ın idealini açık bir şekilde göstermektedir. Aganbekyan’ın bu cümleleri iki tarafı savaşa götüren bir dönüm noktasıdr. Öte yandan Azerbaycan, Dağlık Karabağ bölgesinin hukuki ve tarhi olarak kendisine ait olduğunu öne sürmektedir. Azeriler’in bu iddiası uluslar arası hukuk tarafından da desteklenen bir durumdur. AGİT ‘in bütün (Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı) toplantılarının sonuç bildirilerinde bölgenin Azerbaycan’ın ayrılmaz bir parçası olduğu vurgulansa da sadece Türkiye Azerbaycan’ın yanında yer almıştır. Ermenistan’sa başta Rusya ve İran olmak üzere bölge ülkeleriyle batılı devletlerinin desteğini almıştır. İşte bu noktada devletlerarası ilişkilerdeki iki yüzlülük açık bir şekilde kendini göstermiştir. Şöyle ki; güçlü devletler her zaman hukuk terazisinin başında olmuştur. Bu gücün verdiği avantajla hukuk kurallarını kendileri belirler yine kendilerinin belirledikleri kuralları kendileri için delerler. Karabağ’daki sorunu hukuk kabul etmesine rağmen uluslarası toplum bu soruna on yıllarca kulağını tıkamıştır.

Savaşın Başlaması ve Sonrasındaki Gelişmeler:
Ermeni asıllı diplomat Aganbekyan’ın 1987 yılında Fransa’da yaptığı konuşmanın ardından Dağlık Karabağ’ın Ermenistan’a bağlanması için başkent Stepanakert ‘te protestolar düzenlenmiştir. Bu protestoları Azeriler’e yönelik saldırılar izlemiş ve bu olaylardan sonra başkent Stepanakert ‘ten Azeri göçleri başlamıştır. Sovyet Rusyası’nın son dönemlerine denk gelen bu gerginlik ve ufak çaplı çatışmalar 1991 yılında Azerbaycan ve Ermenistan’ın bağımsızlıklarını ilan etmesi Karabağ Sorunu’nu alevlendirmiş ve iki tarafı savaşa götürmüştür.
            Ağustos 1990 yılında Ermeniler’in saldırıları artmış otobüs baskınları, yol kesme gibi terörist faaliyetlerde bulunmuşlardır. Yine bu tarihlerde 186 bin Azeri göç etmek zorunda yapmıştır. Ekim 1991’de ilk Azeri köyü Ermenilerce ele geçirilmiş, 1992 başlarındaysa başkent Stepanakert ve çevresi tamamen Ermeniler’in eline geçmiştir. Hocalı, Şusa ve Laçin’in de ele geçirilmesiyle Dağlık Karabağ ve ile Ermenistan arasında fiziksel bağlantı sağlanmış oldu.
            Öte yandan; Ermeni birliklerinin Nahçıvan’a saldırması Türkiye’nin de taraf olduğu 1921 Kars Antlaşması’na göre Nahçıvan’ın statüsünü koruma hakkının olması  Türkiye’nin  olaya müdahil olmasını gerektirmiş bu da Türkiye ile Rusya arasında gerginliklere sebep olmuştur.
            Ermeni ilerleyişi sadece Dağlık Karabağ’ı kapsamamış Azerbaycan topraklarının %12’sini içine almıştır.

Gelmeyen Barış:
Uluslar arası toplum, ancak Ermeniler’in nüfusu 60 binden fazla olan Delh-Kelbecer’e saldırmasıyla harekete geçmiş, Birleşmiş Milletle Güvenlik Konseyi, 822 sayılı kararı ile Ermeniler’in işgal ettiği topraklardan çıkmasını istediyse de bir sonuç elde edilememiştir. 1992 yılında AGİK (daha sonra AGİT [Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı ])çatışmayı durdurmaya yönelik arabuluculuk faaliyetleri başlamış böylece 1994 yılında ateşkes antlaşması imzalanmıştır. Minsk süreci olarak adlandırılan bu sürecin nihai barış antlaşmasının imzalanmasıyla sonuçlanmamasının neden üye devletler arasındaki rekabete bağlayabiliriz.
            Azerbaycan, 1996 AGİT  Lizbon zirvesinde toprak bütünlüğünün korunmasına dair bir karar çıkartmayı başarmışsa da bu karar Ermenistan tarafından kabul edilmemiştir. Öte yandan yine 1997 Minsk grubunun Ermeniler’in işgal ettiği toprakların bir kısmından çekilmesini öneren barış planı dönemin Ermeni lideri Ter-Petrosyan tarafından sıcak karşılanmış; ancak; Petrosyan’ın seçimleri kaybedip yerini Koçaryan’a bırakmasıyla çözümsüzlük süreci günümüze kadar devam etmiştir.