Az önce annem ile konuşurken geçen yıl Bursa'da (Bursa'yı vurgulama ihtiyacı duydum, çünkü bugünlerde ana mekân Bursa olsa da şehir şehir dolaşıyorum bugün geldiğim şehirden 2 gün sonra ayrılıp başka şehre geçeceğim mesela...) hayranlıkla izlediğim bir başka NBC filmi, Ahlat Ağacı'nı bir sahnesini anımsadım. O sahneyi izlerken de şimdi de aynı şeyleri hissettiğimi şurama batan bir şeyle görmüş olmalıyım ki şimdi şu an rapor hazırlamam gerekirken bu sayfayı açıp yazmaya başladım. (Bu arada ülkenin ne büyük savunma şirketlerinden birinde çalışan arkadaşım o şirketin bir defterini hediye etti. Defterdeki şirket logosunu görünce, "defter çok güzel olmasaydı ve sen buradaki en yakın arkadaşım olmasaydın bir yerine sok derdim bu defteri derdim." dedim. Tabii ikimiz de çalıştığımız şirketlere küfür ederek güldük. Bunu niye söyledim şuradaki defter mevzusunu anımsadığım ve deftere değil de direkt blogger ekranını açmam nedeniyle.)
Şimdi bile uzaklaştığım o hissi tekrar yaşamak istemiyorum hatta böyle bir anıyı hç yaşamamış varsaymak istiyorum gel gör ki böyle bir şey mümkün olmuyor ve yine ne yapacağımı bilemeden yazıyı nereye bağlayacağımı düşünürken buluyorum kendimi, ama CD'ye çekip Türkçe öğrenen Alman mektup arkadaşıma gönderecek kadar sevdiğim bu film hakkında ve elbette Çanakkale için birkaç şey daha söylemek istememe rağmen kendime bile söylemekten çekindiğim şeyler üşüşüyor aklıma. Mesela birkaç hafta önce bir şehirden başka bir şehre giderken mola verdiğim yerde önümden geçen kadının kokusunun çok tanıdık olmasına rağmen ancak günler sonra birden kimin kokusu olduğunu hatırladım. Unutulmayacak bir şey, öyle de zannediyordum ama unutuluyor işte önünüzden geçip gitse bile şöyle göz ucuyla bakıp deli yürek dizisindeki savaş doğan gibi gözlüğü düzeltip "HAH" diyesi geliyor insanın. Öyle umursamaz işte. Öyle "iyi ki."

*Birgül Oğuz'un HAH, Saramago'nun Kabil, Yaşar Kemal'in Ağrıdağı Efsanesi kitapları okunmalı
Ravel'in Bolero'sunu şu ve Brahms: Hungarian Dance No. 5 şu kayıttan mümkünse ışıklar kapalı kulaklık ile dinleyp izlenilmeli
İyi film nedir, nasıl çekilir için Özel Bir Gün ve Bir Zamanlar Amerika son zamanlarda izlediğim en iyi 2 örnek. Özellikle "Özel Bir Gün" insanı kendisine çekiyor ve faşizimin Avrupa'ya yayıldığı o kötü günleri arka planda öyle güzel veriyor ki gerilmemek, öpüşecekler mi acaba ya da bir sonraki sahnede ne olacak diye düşünmeden duramıyor. Kısa ama doyurucu bir film. Bir Zamanlar Amerika filmi ise uzun (kemiksiz 220 dakika falan)  ama tek oturuşta biten bir film.

*Ahlat Ağacı ile ilgili filmden çıkar çıkmaz yazdığım aşağıda. Yazının başında sözünü ettiğim şey unutulmaya bıraktığım bir yerlerde. Buna rağmen babamı ve bana yaşattıkları için seviyor, affediyorum.