8 yil önce Efsun isimli muhteşem bir hanımefendi ile tanışmıştım. Ben askerdeyken mektup yollar, vakitli vakitsiz mail atar, bir filmden bir sekans gönderip izlememi tavsiye eder şu an dinlediğim Opeth dahil onlarca müzisyen ve grupla tanışmama önayak olmuş bir insan. Hele ki yolladığı ilk Moody Blues şarkısını insanın iliğine işleyen bir doğu şehrinin sabah ayazında üniversitenin ar-ge birimindeki laboratuvarına orada yine yalnız olacağımı ve saatlerce yalnız çalışacağımı, kimsenin rahatsız etmeyeceğini bilmenin o iç huzuruyla 3 bilgisayarda aynı anda çalışmam gerektiğini dahi unutturan o Moody Blues şarkısını ve o  sabah ayazında hissettiğim güzelliği, rüzgarın yüzüme çarpışını. Unutmam, unutamam. O günden beridir ilkbaharın ilk gününde saymaya başlıyorum Aralık ayına şu kadar gün var diye. Ve yine o günden beridir gittiğim onlarca şehrin KIŞ aylarında Moody Blues'un şarkısını ilk kez dinlerken hissettiğim -birazcık da yakın olsa- o duygunun aynısını yaşarım umuduyla sabahları yürümek istiyorum. Şunun için bundan söz etmeye başladım. Bir dili öğrenmeye başlarken ister istemez anadilim Kürtçe ve düşündüğüm dil Türkçe ile karşılaştırmaya çalışıyorum bazı kelimeleri. Eskiden, bahçeli evde yasarken o bahçeli evin kapısında oturmuş telefonla konuşurken Herman Hesse'in Narziss ve Goldmund kitabının çevirmeni Kamuran Şipal'in kitabı cevirmemiş olabileceğini yeni bir kitabı yazdığını çok güzel yazdığını gülerek söylediğimde "disiplinlerarası bir ilişki" yaşıyoruz biz bence cümlesine verdiğim cevap da tam olarak böyle bir karşılaştırmaydı işte.
Bunu, son günlerimi geçirdiğim, yeğenimle hasret giderdiğim baba evindeki mutfakta sigara içerken anımsamam veya düşünmem "eskicaglarda yaşayan  bir insan olsam evin mutfağına gömülmek isterim." diyecek kadar bir mutfak canlısı olmama bağlıyorum. Keza saat yine ama yine!- gecenin geç saatleri değil de sabahın ilk saatleri ve günün en sevdiğim saatleri. Belki bu yüzden şimdi "sabah saatlerini" yazarken aklıma gelen şu iki farklı dizeden ötürü seviyorum bu saatleri ya da bu saatleri sevdiğim için bu iki dizeyi seviyorum ve aklıma bu yüzden geldiler.
- sabahın bir yerinden düşmüş gibiydi yüzün (...) -ilhan berk
- bir gün sabah vakti kapıyı çalsam (...) -turgut uyar
ve ilhan berk'i anımsarken hâlâ "güzel ırmak" isimli bir şiirin varlığını nasıl sürdürdüğünü şaşırarak izliyorum. her neyse tüm bu tantana başlıktaki kelime ile ilgiliydi. bir kelime nelere kadir... öyle...


*güvercinlik, şubat 2017