Kitap biter bitmez bir şeyler yazmak istedim. Hiç olmazsa taslak niyetine. Uzunca bir süre hiç kitap okumadıktan sonra son 3 hafta içinde bitirdiğim 3 kitap olan Zülfü Livaneli'nin Serenad'ı 2011'de Doğan Kitap'tan çıkmıştı. Çıktığı hafta kitabevinde görünce elime almış 30 liralık etiketi görünce gerisin geri yerine bırakmıştım. Hem o gün alsam bile diğer kitapları gibi bir köşeye atılacağını bildiğimden hem de fiyatı bu kitabı ilk günlerinde okumaktan vazgeçmeme neden olmuştu. Buket Uzuner'in Selin ve Cem'le Yolcukları'ndaki önerilerinde geçen Elif Şafak'ın Mahrem'ini kütüphanede bulamayınca gözüme ilişen bu kitabı aldım. Sağ olsunlar(!) fiyatınu 27 liraya indirmişler. Eh bu da iyi. Hiç olmazsa YKY gibi yeni baskılarda fiyatı arttrımamışlar.
Serenad, 2. Dünya Savaşı'ndaki Nazi zulmünden  kaçan Ari Alman olan Profesör Maximilian Wagner'in yıllar sonra İstanbul'a tekrar gelmesiyle ondan İstanbul Üniversitesi adına sorumlu olan Maya Duran'ın hayatındaki ve düşüncelerindeki değişimler çerçevesinde; savaşları, insan zulmünü, bizim ve Dünya'nın yakın tarihi ve elbette aşkı anlatıyor... 

Zülfü Livaneli'nin kitaplarında ve müziklerinde var olan akıcılık, dünyanın hüznü ve acısını içinizde hissetmenize neden olan bunun yanında siyasi duruşunu da -ya da dünya görüşünü diyelim biz. Bu daha isabetli olur- aktaran enfes bir kitap. 3 gün gibi benim için kısa sayılabilecek bir sürede okuyabilmemin nedeni herhalde sadece Livaneli'nin akıcı üslubu değil, hikâyenin gerçeklerden örülü ve acılarla dolu olmasına bağlamaktayım. Uzun süredir bir kitabı okurken ağladığımı hatırlamıyorum, daha önce sadece bir kitap bu hale getirdi beni. Max'in Serenad'ın notalarını eline tekrar alışı, Kerem'e o Serenad'ın bestelendiği kemanı hediye etmesi, Maya'dan bir Maya'nın doğuşunun anlatıldığı bölümler... Max ve Nadia'nın hikâyesini söyleme ihtiyacı duymuyorum, duysam dâhi o bölümü dün okurken hissettiklerimi anlatmamın mümkünatı yok.
Eksikliğini hissettiğim tek nokta, Zülfü Livaneli'nin entellektüel bilgisini kitaba yeterince aktaramadığı ya da okuyucunun sıkılacağını düşünmüş olacak ki maya'nın ağzından aktardığı kitapları ve düşünceleri kısıtlı tutmasıydı. Keşke bu bölümler biraz daha uzun olsaydı demeden edemiyorum. Ama ona rağmen bazı kitap ve yazarları not aldım, eğer ertelemek hastalığından kurtulursam onlara mutlaka göz gezdireceğim. Şunu da mutlaka eklemeliyim. La Vita e Bella filmi hakkındaki düşüncelerine katılmaktan başka bir yol bulamadım. O filmden nasıl eğlenceli olarak bahsedilir ya da bunu gerçek hayatta söyleyenler var mı bilmiyorum, umarım yoktur.
Neyse, kitap biteli yarım saat olmuş ben heyecanla bilgisayarı açıp buraya yazar halde buluyorum kendimi. Birkaç gün boyunca düşünüp, kafamdakileri toparlamam kudretim yeterse daha uzun daha derli toplu bir şeyler yazmayı denemek daha mantıklı olur herhalde.
Son olarak; her fırsatta dile getirdiğim gibi Zülfü Livaneli bence bu ülkenin başına gelmiş en güzel şey. İyi ki var ve biz iyi ki onu okuyor, dinliyor ve izliyoruz. İyi ki varsın Livaneli!